9 Ekim 2011 Pazar

Guus Hiddink gerçeği...


Aşağıda Guus Hiddink'in çalıştırdığı takımların listesi var. PSV'de 2 farklı dönemde 6 şampiyonluk ve UEFA Kupası'nı (tek yenilgisini Galatasaray'dan aldığı, Hollanda'da Mustafa Denizli'yi ittirdiği için Ali Sami Yen'de sürekli küfür ettiğimiz ve 2.yarıda oyundan çıkmak zorunda kalan Gerets'in de oynadığı takım) kazandı. Bunun dışındaki takımlarda aldığı sonuçların tamamı "balon". Hiç bir sistemi uygulayamayan, genç oyuncu çıkaramayan, yıldızı daha da yıldızlaştıran, altyapı hamleleriyle takımlara yeni kaynaklar yaratan teknik adam hiç olmadı. Elinde kimler varsa, daha çok şansıyla bugünlere gelen bir Hollanda'lı. Bunları Almanya yenilgisi yüzünden yazmıyorum, yakaladığımız 3,5 pozisyonu da gole çevirseydik bile Almanya tıpkı 2008 yarı finalinde olduğu gibi gerektiği kadar bize atardı! (TT Arena dolu olduğunda her takımı etkileyen, müthiş akustiğe sahip bir stad. İlk yarı bu kadar pozisyon vermelerinin sebeplerinden biri de bu ambians. Fatih Terim takımının kondisyonunu 90 dakikaya yayabilirse müthiş iş yapmış olur)

SEZON
TAKIM
1982–1984
De Graafschap
1984–1987
PSV Eindhoven (asistan menajer)
1987–1990
PSV Eindhoven
1990–1991
Getafe
1991–1994
Valencia
1994–1998
Hollanda
1998–1999
Real Madrid
1999–2000
Real Betis
2000–2002
Güney Kore
2002–2006
PSV Eindhoven
2005–2006
Avustralya
2006-2009
Rusya - Chelsea
2010-
Türkiye



İnanın bir çok teknik adam o kadrolarla Hollanda - Avustralya - Rusya - Türkiye ile bu başarılara zaten ulaşırdı. Salı günü Almanya Belçika'yı, biz Azerbaycan'ı farklı geçerek play-off'a kalacağız. Şanslı bir kurayla Şampiyona'ya rahatlıkla gidebiliriz. Peki o halde neden kendisine bu kadar para veriyoruz? Niçin kendimizi 2 Almanya maçında 4 puan alacakmış gibi inandırıyoruz? Niye sürekli hayal kırıklığına uğruyoruz? İnanın Oğuz Çetin'le bile bu kadar oynar ve puan toplardık.

 

(Galatasaray - Fatih Terim - UEFA Kupası) hariç herhangi bir takımımızın herhangi bir başarıya ulaşmasında hiç bir çalışılmış / ölçülebilmiş / tahmin edilebilen bir kıstası yok! Hiddink Yılmaz Vural'ın Hollanda şubesidir ve paramız kesinlikle boşa gidiyor. MAA bir an evvel Hiddink'ten kurtulmalı ve kesinlikle bizden biri gelmeli. Bırakın Oğuz Çetin kalsın veya Ersun Yanal, Ertuğrul Sağlam, Tolunay Kafkas vb. bir hoca getirin ve bekleyin. En az bu noktada olurduk.


Son bir soru: Okan Buruk hangi yetenekleri sayesinde Milli Takım "idari koordinatörlüğü" yapıyor?

7 yorum:

erk dedi ki...

Gerçekten Güney Kore ve Avusturalya kadroları dünya çapındaydı... En iyi oyuncusu o dönemde PSV'de rotasyon oyuncusu olan Park'lı Kore ile kupanın en iyi futbollarından birini oynamak - kariyerinin son demlerindeki "yıldız"larıyla Avusturalya'yı gruplardan çıkarıp İtalya'ya hakem zoruyla elenmek, Rusya'ya Sovyetler Birliği dağıldığından beri oynadığı en güzel topu oynatmak tesadüf tabii ki. Hiddink ile alakası bile yok.

Zaten Barcelona'ya karşı senelerdir oynanan oynanan en çekişmeli maç olan Chelsea-Barcelona maçının da Hiddink ile bir alakası yoktu, Essien'in oynayası geldiydi.

Hele ki PSV'deki ikinci dönemindeki başarıları- sille tesadüf - iyi oyuncular denk gelince başarılı oluyorsun tabi...

Bu adamı Chelsea olsun Inter olsun onca üst seviye kulüp kendi seviyesizliklerinden istiyor zaten - yoksa neyini isteyeceksin ki bu adamın - oyuncusunu sahaya girip tekmeleyen Yılmaz Vural'ın Hollanda şubesi işte... Ne oynatıyor ki - salıyor oyuncuları sahaya öyle - oyuncular iyiyse kazanıyorlar.

Bir şey duymuştum bir yerlerde- bir şey bir kez oluyorsa tesadüf olabilir - iki kez üst üste oluyorsa büyük bir tesadüf olabilir - ama üçüncü kez olduğunda artık tesadüf değildir diye- diyen de ağır saçmalamış afedersiniz.

Çok muhteşem - inanılmaz derin tespitlerle dolu bir yazı. Tablo BİLE var!!! Tebrik eder başarılarınızın devamını dilerim.

mustafakantarci dedi ki...

Eleştiri belden aşağı olmadıkça hiç sorun yok, aynen “erk” isimli kullanıcı gibi, teşekkür ederim.

Yazınızdan Hiddink’i beğendiğinizi anlıyorum ve muhtemelen hep “başarıları” ile hatırlıyorsunuz. Halbuki Fenerbahçe’de 22 maç sonrasında gönderildiğini, Real Madrid’e 98-99 sezonunda başlayıp sezon bitmeden gönderildiğini ve akabinde Real Betis ile anlaşıp oradan da gönderildiğini, 2010 Dünya Kupasına grubunda favori Rusya’nın başına geçtiğini ama Dünya Kupası’na götüremediğini hatırlamamışsınız.

Kaldı ki Güney Kore ve Avustralya’nın kadrolarının “dünya çapında” olmasına gerek yok, kendi gruplarında kimlerle yarıştıklarını incelemek lazım, Güney Kore Asya Futbol Konfederasyonu’nun en güçlü takımı olarak BAE – Çin – Irak – İran – Japonya – Kuzey Kore – Suriye – Suudi Arabistan vb. takımlarla yarışıyor, son 7 DK’nın tamamına katılmış, 2002’de kendi evinde oynadığı turnuva hariç ilk kez 2010’da Huh Jung Moo ile tur atlamış.

Avustralya ise Okyanusya Futbol Konfederasyonu’nda CONMEBOL elemesinden kaçmak için Asya’ya geçtiği 2010 DK elemelerinde 8 maçta aldığı 20 puan ve yediği 1 gol ile göze batmış, turnuvada ise Gana’nın ardından “averajla” 3. olarak elenmiştir.

Şenol Güneş yönetiminde oynadığımız 2 Brezilya maçı da az çok sizin tabirinizle “çekişmeli” geçmiştir.

Fatih Terim’in Fiorentina / Milan tarafından seçilmesi Cem Uzan’ın Telsim reklamı için yaptığı bir organizasyondur.

Mustafa Denizli 89’da gurbetçileri memnun etmek için Aachen’da çalışmıştır. 2004’te ise Pas takımını çalıştırması dönemsel konjonktüre uygun olması içindir.

Ertuğrul Sağlam, Aykut Kocaman, Ersun Yanal, Oğuz Çetin, Mehmet Özdilek, Mesut Bakkal sorunlu tiplerdir.

Son olarak günün birinde Hiddink bizi bırakırsa şahane bir adayım var: Daum gelsin, kuruya da başlarız :)

erk dedi ki...

Sorun Hiddink'i beğenip beğenmemem değildir; sorun Hiddink'in kariyerine laf edecek cüreti - onun yaşadıklarını hayal bile edemeyecek olan bir yığının - bir linç edası ile yapmasındadır bana sorarsanız.

Genç oyuncu yetiştirmiyor - enkaz bırakıyor demişsiniz. Lee Young Pyo ve Sun Ji Park'ı PSV'ye getiren. Groningen'den gelen Arjen Robben - Partizan'dan gelen Kezman ve Fortuna Sittard'dan gelen Van Bommel'i dünya çapında oyuncular haline getiren siz değildiniz, Hollanda'nın Yılmaz Vural'ı idi.

Dahası Güney Kore o dünya kupasında ev sahibi idi - dolayısıyla asya grubunu değil - kupa performansını ele alalım:

O dönemde Avrupa elemelerinde grubunda birinci olarak gelen herkesin flaş takım olacak dediği polonya'yı 2-0 yendiler. Amerika Birleşik Devletleri ile 1-1 berabere kaldılar. Bizim katıldığımız bütün büyük turnuvalarda canımıza okuyan Portekiz'i 1-0 yendiler. Devam edelim. İtalya ile eşleştiler. Öyle şu andaki gibi Udinese forvet hattıyla çıkan İtalya'dan bahsetmiyorum. Bir sonraki dünya kupasını kazanan İtalya'dan bahsediyorum. Cannavaro'nun Nesta'nın Buffon'un Del Piero'nun futbolunun en iyi döneminde oldukları bir İtalya'dan. Sonra İspanya'yı penaltılarda geçtiler. Hani şu bizimle oyuncakla oynar gibi oynayan Xavi-İniesta'lı İspanya'yı. Yarı Final'de Almanya'ya 1-0 yenilerek elendiler. Üçüncülük maçının da nasıl bir ortamda oynandığını hatırlıyoruz...

Bunları yaptığı kadronun içinde Trabzon'da arada bir oynayan Lee Eul-Yong'un değişmez bir 11 elemanı olduğunu da hatırlatarak

erk dedi ki...

Devam edelim - hafızaları tazeleyelim. Avusturalya demiştik değil mi?

İlk maçta Japonya'yı 3-1 yeniyor Avusturalya. Japonya o dönemin flaş takımlarından. Hırvatistan ile 2-2 beraber kalıyor. Brezilya'ya ise 2-0 yeniliyor. Altına aldığı takımlar EN AZINDAN kendi seviyesinde.

Son 16'da İtalya ile eşleşiyor - kaderin cilvesi olsa gerek 95+ da Grosso'nun kendini yeri atması sonucu elde edilen penaltıda Avusturalya kupaya veda ediyor.
İtalya ise o kupayı kazanıyor.

Devam edelim - Rusya demiştik değil mi?

2008 Avrupa şampiyonasından devam edelim. İspanya Rusya'yı dağıtıyor ilk maçta. Yalan yok. 4-1. İsveç'i yeniyor Rusya - Sonra da Yunanistan'ı yeniyor. Gruptan 6 puanla çıkıyor. skorlar merak ederseniz 2-1 ve 1-0. Yunanistan'ın bir önceki Avrupa şampiyonasını aldığını - İsveç'in ise her turnuvaya süpriz takım hüviyetinde çıktığını hatırlatarak devam edelim.

Hollanda ile eşleşiyor Rusya - Hollanda net favor- Rusya net geçiyor. 3-1. Tekrar İspanya ile eşleşiyorlar - İspanya yine dağıtıyor : 3-0. Ama burada önemli olan hiç de favori olmayan - En önemli oyuncusu Arshavin'i kupanın ilk 3 maçında oynatamayan Rusya'nın kupada oynamış olduğu futbolu oynamasıdır. Rusya favoridir bir sonraki dünya kupasında çünkü o kupadaki futbolu oynamıştır.

Bahsettiğiniz elemelerde ise grupta ise Almanya'nın ardından ikinci olmuş. Slovenya'ya deplasman golü kuralı ile elenmiştir. Evet bir başarısızlık vardır. Ama o iki maçı seyreden insanlardan olsaydınız - bunun futbolun içinde olan bir şey olduğunu farkedebilirdiniz.

Hiddink bir ilah - bir sihirbaz değildir. Böyle bir iddiam yok - gelin görün ki Hiddink'in Yılmaz Vural ile kıyaslanması (başarısız bir Real Madrid ve Fenerbahçe denemesi yüzünden ) ya art niyetlidir - ya da cahilcedir. Hangisini beğenirseniz. Biz önce Yılmaz Vural'ı Real Madrid - Barcelona'nın başına getirelim - sonra hele bi kovulsun - adamı sonra Chelsea takımın başına getirsin de - sonra bu kariyerde adamlara laf ederiz.

erk dedi ki...

Ha milli takımın performansını beğeniyor muyum? Hayır. Haddini bilerek oynuyor takım ama bana sorarsanız. Stoper tandemi olmayan - Bekleri formsuzluktna kırılan Hakan Balta dışında yer tutmayı bilmeyen - kanatları orta yapamayan bir takım bizimkisi. Forvet diye de kanat ve defansif forvet kullanıyor ayrıca. Bir tane adam gibi hedef santrafor çıkartamadık senelerdir - Semih bu takımın yegane ceza alanı forveti - oynadığı oynayacağı en büyük takım da Fenerbahçe'dir.


Son 4 senede hangi takımımız Avrupa kupalarında ne yapmış ? Hangi Türk futbolcu gittiği yabancı takımda büyük bir varlık gösterebilmiş ki ne talep ediyoruz Hiddink'ten? Bizim rakibimiz Almanya değildir - gerçekçi olalım.

Rakibimiz Belçika ve Avusturya idi - ve onları da geçtik:
Dahası Belçika ÇOK NET bir şekilde Türkiye'den kadro kalitesi açısından üstündür. Her bir oyuncusu Avrupa'nın büyük liglerinde önemli kulüplerde forma giymektedir. Eden Hazard - Hollanda'yı birbirine katan Dries Martens - Chelsea'ye giden Lukaku - Fulham'la gayet istikrarlı bir performans ortaya koyan Dembele. PSV'nin yine önemli oyuncularından Timmy Simmons. Porto'dan Defour ve Benfica'dan Witsel. Ajax savunma hattından Vertonghen ve Alderweireld. Bayern'den Van Buyten. City'de Kompany ve Boyata. Arsenalden Vermaelen. Atletico'dan Courtois - Zenit'den Lombaerts - Everton'dan Fellaini. Arda - maçların büyük bir kısmında kullanamadığımız Nuri Şahin biraz da Umut Bulut dışında kimi sayabiliyoruz? Selçuk İnan - Emre - Gökhan Gönül bunlar elbette kötü oyuncular değil - ama rakiplerimizde emin olun ki en azından muadilleri var.

Küçümseye küçümseye bir hal olduğumuz Avusturya'nın takımları Avrupa kupası maçlarında neredeyse yabancısız kadrolarla en az bizim kadar performans gösteriyorlar. Dahası - milli takımlarının büyük bir kısmı bizim oyuncu çıkartacağız diye akla karayı seçtiğimiz Bundesliga'da oynuyor. Türk futbol kamuoyunun temelsiz kibri gerçekten akıl alır gibi değil.

Türkiye'nin geldiği noktada Mehmet Ekici - Gökhan Töre gibi gurbetçilere ihtiyacı vardır - ve sırf Ömer Toprak'ın takıma katılımı nedeniyle bile Milli Takım ekibine yapılan eleştiriler haksızdır. Elimizdekini çok büyütüyoruz - Stopersiz - Forvetsiz Playoff'a gitti bu takım. Her ne kadar sıkıcı oynasa da kendine denk takımlara karşı panik yapmadan maçı tutabiliyor.

Bugün Hiddink'i yollayıp kimi getireceksiniz ki? Getirdiniz diyelim daha dün Köln'de kadroya giremeyen Türkiye'de Nesta bellediğimiz Serdar Kesimal'le - Servet'le Hakan Balta'yla nereye kadar?

Anderlecht'in Bursa ve Sivas'a yaptıklarını hatırlatarak - yukarıda paylaştığım olguların ışıında sizi sağ duyuya çağırıyorum.

Hani eleştiri yapacaksanız da -birazcık üsturuplu olsun. Löw de berbat bir teknik direktör o zaman - Capello da iğrenç. Sacchi Milan'la 14. olmuştu - o da futboldan anlamıyor. Cruyff'un da başarısız sezonları var... Van Gaal de defalarca çuvalladı. Bana Guardiola ( pep pek taze- beklemek lazım sadece ) - Mourinho( belki Chelsea'le son sezonu eleştirilebilir) ve Villas Boas ( o da çok taze daha ) dışında teknik direktör sayamazsınız ki kötü sezonu olmasın. Onlar da teknik direktörlük kariyerlerinin çok uzun olmamasından bana sorarsanız - elbet onlar da tökezleyecektir.

mustafakantarci dedi ki...

Sevgili "erk",
Benim derdim Hiddink ile değil. Milli Takım teknik direktörü olacak kişinin bize ne kattığıdır. Lafımın arkasındayım, bugünkü Hiddink'in bize bir faydasının olacağını düşünmüyorum. Gelecek kişinin bir "futbol kültürü" getirmesini isterim. Yaşım müsait olduğu için Derwall ve Piontek dönemlerini (Tınaz Tırpan'ı da) gördüm. Her ikisi de süper başarılı olmasa da Türk Futboluna önemli katkılar sağlamışlardır.

Bugün Arda Turan 20'li yaşlarının başında "4-4-2'yi yeni öğrendim" diyebiliyorsa burada düşünmek lazım. Hiddink günü kurtarır, Kazakistan'a son dakikada gol atıp yenersiniz, bunu istemiyorum. Dün Fatih Terim'in kaç para aldığını tartışırken (tahminen) bizden yıllık 8M€ alan birisine katlanamam! Kaldı ki bizim yetiştirmediğimiz Yıldıray - Nuri - Hamit - Töre - M.Ekici vb. oyuncularla ite kaka ilerlemeye çalışırken biz Avrupa'ya Nihat - Tugay dışında hiç bir futbolcuyu sunamadık. Başarılı olmak için Aurelio'yu Türk yapmak bana göre değil. Okan - Suat - Emre'yi aramak da bana göre değil. Bir sistem gereksinimi, altyapı devrimi, bakış açısını değiştirmemizi gerektiğini düşünüyorum. Bugünkü kulüp yapılarında bunu yapmamız inan çok zor. O halde Federasyon önderliğinde yapılacak (yabancı sayısı - A2 ligi vb.) bir çeşit yeni düzenleme ile ateşin yakılmasını gerektiğini düşünüyorum. Yoksa Hakan Balta'nın "tek sol bek" olma rahatlığında, Volkan'ın "benim rakibim yok" şımarıklığında, Servet'in "bana güvenilen yerde başarılı olurum" küstahlığında bizim yükselme ve gelişme şansımız maalesef yok!

Löw - Capello - Cruyf tek başlarına hiç bir zaman bir anlam ifade etmediler. Ama ne zaman yapıcı bir organizasyonun içinde yer aldılar, hemen ön plana çıktılar. Rijkaard GS'a geldiğinde at gözlüğümü taktım ve umut ettim ama sonunu aslında çok önceden biliyordum. Bugün Guardiola tuttuğun takımın başına gelse ne değişecek? Arkasına zil takıp kovacağız.

Benim futbolumu olumlu yönde değiştirecek, geliştirecek yabancıya (oyuncu - teknik adam) ihtiyacım var. Gerisi laf-ı güzaf.

Selamlar...

erk dedi ki...

Dediklerine katılmakla birlikte yazının üslubunda ciddi bir sorun olduğunu düşünüyorum. Yazı Türk futbolundaki sistemsizlikten bahsetmiyor. Bütün argümentasyon Hiddink kötü bir teknik direktördür- kariyeri de zaten beş para etmez üzerine. Benim tek söylediğim bu argümanın yanlış olduğudur. Altyapı devrimi yapmazsan - profesyonel kulüp sayını 100 katına çıkarmazsan - çocuklara oynayabilecekleri oyun alanları yapmazsan - altyapı hocalarını eş-dost kriterlerine göre seçmeyi bırakmazsan - Almanya'nın yetiştirdiğinden arta kalana da muhtaç kalırsın.

Ama bahsettiğimiz atılım en az 15-20 yıllık bir süreç. Bu süreç içerisinde günlük başarıların tamamen anlamsız olduğuna da katılmıyor. Başarı ilgiyi artırır - en nihayetinde o çenemizi yoran paraları sponsorlar - yayın hakları karşılıyor. Bu takım Avrupa Şampiyonası - Dünya Kupası kaçırdığı zaman futbola olan ilgi korkunç miktarda azalıyor - biraz yumurta tavuk ilişkisi söz konusu.

Almanya kendi futbol devrimini yaparken - Devşirdi de günü kurtarmak için teknik direktör de getirdi - sonuç olarak yarışmacı kimliklerinden uzaklaşmadan yeni jenerasyonu entegre etmeyi bildiler.

Ama Almanya'da futbol bir spor olarak seviliyor. Seyirci oranları artık herkesin malumu. Onu geçtim ben şahsen Avusturya'da yaşıyorum üç senedir - yaklaşık 5 ila 15 dakika uzaklığımda 3 adet çim saha var - kaleli fileli. Çocuklara giriş serbest ve ücretsiz. Ayrıca yaklaşık 8-10 adet de beton saha var - bizim basket potaları gibi - altlarında kale olan. Futbol kulüplerine gidip oynamak istiyorum dediğinizde rezerv takımla idman yapabiliyorsunuz - tek koşul kendi eşyalarınızı getirmeniz. Ben senelerce futbol oynamak için halı sahalara para verdiğimi - organizasyona uğraştığımı - gecenin bir köründe eve döndüğümü bilirim.

Spor ulaşılabilir bir şey burada - lüks değil. Öyle olunca da insanlar katılım gösteriyor - kendilerini geliştirebiliyorlar.

Bunun kişilerle veya onlara verilen paralarla alakası yok. Ben de Piontek dönemini hatırlarım - o dönemde de yapılan şu dönemden çok farklı değildi. Altyapı devrimi dediğimiz şey Almanya'daki oyuncu havuzunu daha etkin kullanmayı öğrenmek idi.

Aynı Abdullah Avcı'nın altın jenerasyonunun yaptığı gibi. Milli takım bir üst yapıdır - alt yapıyı GSGM'nin ve Milli Eğitim bakanlığının kurması gerekir. 70 milyonluk ülkeye 155 profesyonel kulüp ile oyuncu yetiştiremezsiniz..

Bu yüzden de bu değirmen taşıma suya muhtaç.

Ha evet - Hiddink'ten başkası olsaydı da playoff seviyesine gelebilirdik, ama Ömer Toprak, Ekici gibi adamların fikirlerini değiştiremeyebilirdik o zaman da.