16 Temmuz 2014 Çarşamba

Ünal Aysal'ın Divan Toplantısı konuşması...


9 Temmuz tarihindeki toplantıda tarihe not düşecek açıklamalar geldi, basın yine uyudu ama biz notumuzu alacağız:

"2011 senesinin Temmuz ayının 3. günü, Türkiye'de 'Pandora'nın Kutusu' açıldı. Bu kutunun içinden bir sürü yanlışlık ve gerçekten spor ahlakına uymayan 1.600 sayfalık doküman çıktı. O zaman iş başına yeni gelmiştim. Ben de şaşkınlık içinde bu durumu izledim. Sonra bu işlerin içine Galatasaray'ın da çekilmek istendiğini fark ettiğim için camiamızı ve benden önceki yöneticileri elimden geldiğince savunmaya, bu işten uzak tutmaya çalıştım.

3 Temmuz bana bir ümit verdi. Demek ki sporumuz gerçek hedefine ulaşmak üzere bir yenilenme sürecine giriyordu. Süreç dolayısıyla, geçtiğimiz 8-10 yıl içinde yaşanan bazı yanlışlıklar düzeltilebilecekti. Bu hepimizin bilinçlenmesine, spor yöneticilerinin ve seyircilerin, ne pahasına olursa olsun başarı ve kupa kazanma anlayışını değiştirecekti. 3 Temmuz'dan sonra artan ümitlerim ve beklentim buna dönüktü. Bu bir anlamda gerçekleşti. 2011-2012 sezonunda, hemen hemen bütün branşlarda eskiye dönüş, huzur, yarışmalarda biraz daha dikkat, hakemlerin ve federasyonların davranışlarında her ne kadar tam olmasa da bir iyileşme izledik. Ancak bu sene Yargıtay kararları sonrasında yapılan uygulamalar ve bunun sonucunda havada kalan bazı neticeler sonrasında, sporumuz 3 Temmuz 2011'in gerisine dönme süreci içine girdi.

Bütün yarıştığımız branşlarda federasyonların etkisini üzerimizde hissettik. Kürekte Galatasaray'ın başarılı olduğu branşlar, federasyon tarafından yarışmalardan çekildi, başka bir kulübün başarılı olduğu branşlar dahil edildi. Biz o şampiyonayı kaybettik. Ondan sonra basketbol olayı yaşandı. Geçen sezon şampiyon olduğumuz basketbolda, başkalarının bütçelerinin çok daha altındaki rakamlarla, tamamen iman gücü, disiplin ve çalışma azmiyle final oynadık. Hocamız ve oyuncularımız, alın teri ile ıslattıkları parkeden her defasında başarıyla ayrıldı. Bunun sonucunda hepimizin beklentisi, düzgün bir final oynamaktı.

Bu karar kolay ve ezbere alınabilecek bir şey değildi. Galatasaray, başarıya endeksli, kupaları kazanmak üzere organize olan bir kulüptür. Galatasaray, her şeyden önce etik spor, fair-play, dayanışma, kardeşlik ve dostluk bazında yapılan spor için kurulmuştur. Atalarımızın, bizden önceki yöneticilerimizin bize verdiği emanet budur. Serideki olaylardan sonra yönetim kurulumuz, 'biz alın teriyle buraya kadar geldik, milyonlarca lira para harcadık, maça sadece yenilmek için davet edildik' düşüncesine girdi. Bu noktada iki seçeneğimiz vardı. Ya gidip oynayıp, yenilerek rakibimize kupayı kaldırma zevkini vermek, ya da reaksiyon göstermek. Sizin bizden beklentiniz herhalde ikincisiydi. Biz de reaksiyon gösterdik. Bir kupa kaybettik. Bir ihtimalle de bu kupayı alabilirdik ama bu mucize olurdu. Çünkü her şey kupayı aldırmamak için kurgulanmıştı. Federasyon başkanıyla bire bir konuştum. Yanlış bir işlem yaptıklarını söyledim. Karşı tarafa bize verilen cezanın yarısının uygulanmasını istedim. Hakem kadrosunun şaibeli olduğunu söyledim ve 'Bunların yerine daha sağlıklı bir hakem kadrosu koyun' dedim. Federasyon başkanı her ikisini de reddetti. Başkan, bizim maçı oynamamız gerektiğini ısrarlı bir şekilde beyan etti. Ben de bu şartlarda takımı getirmeyeceğimizi, bunun Türkiye'de bir ilk olacağını, olayın bu davranışla da sınırlı kalmayacağını, bundan sonra gerekli tedbirleri alıp, bu spor dalı temizlenene kadar her şekilde reaksiyon göstereceğimizi net olarak kendisine anlattım."

17 Haziran Duruşu her geçen gün önem kazanıyor, bu fikrin etrafında birleşilmezse pislikten çıkamayız!

Hiç yorum yok: